Anasayfa / Eğitim / Düşünmeyi Desteklemek İçin Soruları Nasıl Kullanmalıyız?
Düşünmeyi Desteklemek İçin Soruları Nasıl  Kullanmalıyız?

Düşünmeyi Desteklemek İçin Soruları Nasıl Kullanmalıyız?

Eğer bir cevap kendisinden yeni bir soruyu doğurmuyorsa diyalogdan çıkar.

M. M. Bakhtin

Bir önceki yazımda diyaloğun sınıflarda hayata geçilmesi için en önemli unsurun sorular olduğunu belirtmiştim. Bu yazıda, sınıfta diyaloğu teşvik etmek için soruların gücünden nasıl yararlanacağımız üzerinde duracağım. Öncelikle soru sorma karnemize bir göz atalım, ardından hangi stratejileri kullanabileceğimize bakalım.

Yapılan araştırmalara göre bir öğretmen öğrencilerine günde 300 ile 400 soru yöneltiyor. Bu soruların analizi yapıldığında ağırlıklı olarak öğrencilerin gerçekleri hatırlamasını gerektiren alt düzey bilişsel sorularla karşılaşıyoruz. Bu demek değil ki bu yapıyı artık kullanmayalım. Elbette bilgi, kavrama ve uygulama düzeyi soruları sormaya devam edeceğiz. Bununla birlikte bir derste alt düzey ve üst düzey soruların bir kombinasyonunu kullanmak ve tüm bilişsel alanlardan soru yöneltmek gerekiyor. Bunu garanti altına almak için ders planı hazırlarken elinizin altında soru tiplerini içeren hatırlatıcı bir poster bulundurmanızda fayda var. Soru sorma araç kiti için bu siteden yararlanabilirsiniz. Weiderhold’un geliştirdiği soru matriksi de yol gösterici olabilir. Elbette eğitimcilerin temel başvuru kaynağı olan Bloom Taksonomisinden bahsetmemek olmaz. Bloom Taksonomisine göre çerçevelenen 36 soru kökü için bu siteye bakabilirsiniz.

Dolayısıyla ilk yapacağımız şey, derste soracağımız soruları önceden planlamak olmalı. Eğer ders planınızı Anlamaya Dayalı Tasarım modeli ile hazırlıyorsanız öğrencileri düşünmeye yönlendirecek ve dersin büyük fikrine ulaşmalarını sağlayacak temel sorularınız hazır demektir.

Soruların içeriği kadar önemli olan diğer hususlar, soruları nasıl sorduğumuz ve öğrencilerin cevaplaması için geliştirdiğiniz katılım stratejileridir. Aşağıda bu stratejilerden bir kısmını paylaşacağım:

Öğrencilerin parmak kaldırmasına izin vermeyin!

Deneyimli öğretmenler, öğrencilerin sorulara cevap vermek için parmaklarını kaldırmalarına izin vermezler. Eğer bir öğrenci kendinden emin bir şekilde elini kaldırmışsa büyük olasılıkla sorunun cevabını biliyordur. Cevabı bilmeyen öğrenciler, parmak kaldırmazlarsa kendilerine sıra gelmeyeceğini bildikleri için görünmez olmaya devam ederler. En önemlisi, dinlemeyi ve düşünmeyi bırakırlar.

Yaptığım ders gözlemlerinde elimdeki kağıda sınıfın hızlıca bir krokisini çizip öğrencilerin oturdukları yerler için küçük daireler koyar, öğrencilerin katılım durumlarına göre dairelerin yanına tik atarım. Ders sonunda hiç söz almayan, bir kere söz alan, beş kere söz alan öğrenciler belli olur. Özellikle ortaokul ve lise seviyelerinde tüm dersi 3 -4 öğrenciyle tamamlayan öğretmenlerin sayısı üzülerek söylüyorum o kadar fazla ki…Bu yöntemin diğer bir faydası, öğretmenlere kanıt temelli geribildirim vermenizi sağlamasıdır.

Hatırlar mısınız, bizim zamanımızda öğretmenler sınıf listesine rastgele parmağını koyar ve parmak kimin isminin üstüne denk gelmişse “Söyle bakalım Alican…”derdi. Öğrenci bakış açısından ürkütücü gelse de tüm öğrencileri tetikte tutmak açısından iyi bir yöntemmiş.

Şimdilerde öğretmenler, dondurma çubuklarına öğrencilerin isimlerini yazarak rastgele bir isim çubuğu çekiyorlar. Bunun faydası, derste hep aynı öğrencilerin söz almasını ve çekingen öğrencilerin iyice pasifize olmasını engellemek.

Beyaz tahtaları kullanın.

Tüm öğrencilerin aynı anda cevap yazdığı ve öğretmenin görmesi için havaya kaldırdığı küçük beyaz tahtaları kullanmak da konuyu kimin anlayıp kimin anlamadığını hızlıca tespit etmenizi ve kimlerin desteğe ihtiyaç duyduğunu belirlemenizi sağlayacaktır. Özellikle matematik gibi işlem gerektiren derslerde tek bir öğrencinin tahtaya kalkıp soruyu çözmesini beklemek yerine tüm öğrencilerin aynı anda aktif olmasını sağlayan beyaz tahtalar hızlı bir değerlendirme aracıdır.

Öğrencilere takip soruları sorun.

Başka bir deyişle tek bir cevapla yetinmeyin. Öğrencinin cevabını gerekçelendirmesini veya daha fazla ayrıntı vermesini isteyin. Öğrencinin cevabını başka bir öğrenciye yansıtarak ikinci öğrencinin birinci öğrencinin cevabı hakkında ne düşündüğünü sorun. Katılıyorlar mı, katılmıyorlar mı, ekleyecekleri başka bir şey var mı ya da tamamen farklı bir cevap mı vermek istiyorlar?

Öğrencileri, birbirlerinin düşüncelerine meydan okumaya davet edin.

Katılıp katılmama durumlarında mutlaka öğrencilerin düşüncelerini gerekçelendirmelerini isteyin. Bu yöntem, öğrencilerin birbirlerinin cevaplarını dinlemelerini ve kendi düşüncelerini diğerlerinin düşünceleri üzerine temellendirmelerine izin verir. Öğrencilerin cevaplarını diğerlerine yansıtan bir katalizör görevi görmediğimizde öğrencinin cevabını yalnızca siz dinlersiniz ve tartışma bir noktada tıkanır.

Öğrencilerin saygılı bir şekilde katılım göstermeleri için cümle başlangıçları içeren temel bir dil çerçevesi sağlayın.

Hazırladığınız çerçeveyi referans göstermek için sınıf panosuna asın:

Başkasının söylediklerine eklenecek cümleler:

“_____ söylediklerine dayanarak ……”

“_____ ile aynı fikirdeyim çünkü……”

Birinin söylediklerine katılmamak için cümleler:

“_____’a katılmıyorum çünkü ……”

“Neden _____ dediğini anlıyorum ama sanırım ……”

Daha fazla bilgi istemek için cümleler:

“Bu konu hakkında daha fazla ayrıntı verebilir misiniz lütfen?”

“Başka?”

“Bunu düşünmene ne sebep oldu?”

Yeterli bekleme süresi sağlayın.

Bekleme süresi terimi, ilk olarak eğitimci Mary Budd Rowe tarafından kullanılmıştır. Rowe yaptığı araştırmalarda öğretmenlerin soru sorduktan sonra ortalama 1,5 saniye beklediğini tespit etmiştir. Öğrencilerin sadece gerçekleri hatırlamalarına ve geri çağırmalarına yönelik sorularda bekleme süresi nispeten daha az olabilir; ancak öğrencileri düşünmeye teşvik edecek üst düzey sorularda 10 – 15 saniye fırsat verdiğinizden emin olun. Öğrencileri düşünmeye davet etmek için bu sessizlik anlarından korkmayın.

Öğrencilere geribildirimde bulunmadan önce birkaç öğrencinin fikrini alın.

Birden fazla öğrenciyi katkıda bulunmaya çağırarak öğrencilerin birbirlerinin yanıtlarını temel almasına izin vermiş olursunuz.

Yanlış cevap diye kestirip atmayın.

Öğrenci cevap vermekte zorlandığında aynı soruyu başka bir şekilde yeniden ifade edin, ipuçları verin. Söyledikleri arasında kısmen doğru olan noktaları yakalayın ve öğrenciyi onurlandırarak diğer öğrencilere bu cevaba eklemek istedikleri bir şey olup olmadığını sorun. Aksi takdirde sınıfta olumsuz bir dalgalanma etkisi başlatırsınız. A öğrencisini utandırırsanız, B öğrencisi de kendisine böyle davranılacağını düşünerek fikrini söylemekten kaçınır.

Soruyu ifade ediş şeklinizi değiştirin.

Bir soruyu ifade ediş şeklimizin, katılım üzerinde inanılmaz bir etkisi vardır. Kesinlik yerine olasılık ifade eden “Sizce ne olabilir?” tarzındaki sorular, sınıf katılımını sihirli bir şekilde artırır.

Tarafsız olun.

Özellikle tek doğru cevabı olmayan açık uçlu sorularda öğrencileri dinlerken tarafsız olun. Cevabı yönlendirmek ve düşüncelerinizi paylaşmak konusunda kendinizi frenleyin.

Öğrencileri düşünmeye teşvik etmenin bir diğer yolu da onların kendi sorularını oluşturmalarına izin vermektir. Bir sonraki yazımda bu konudaki stratejilere değineceğim.

Hakkında Aysun Yağcı

Öğretmenlik deneyimlerimi, kendimce doğrularımı, okuduklarımı, aldığım eğitimleri, çıkarımlarımı paylaşmaya devam ediyorum.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Scroll To Top