Anasayfa / Eğitim / Boş Kâğıtla Bakışan Öğrenciler İçin: Düşünmeyi Başlatan 5 Strateji
Boş Kâğıtla Bakışan Öğrenciler İçin: Düşünmeyi Başlatan 5 Strateji

Boş Kâğıtla Bakışan Öğrenciler İçin: Düşünmeyi Başlatan 5 Strateji

Sınıflarda yazma denince çoğu zaman akla, öğretmenin bir konu vermesi ve öğrencinin kısıtlı bir sürede bir metin “üretmesi” gelir. Bu durum, yazmanın çoğu sınıfta bir öğrenme süreci değil, sadece üretim görevi olarak ele alındığını gösterir.

Süreç genellikle şöyle işler: Öğrencinin görevi yazmak, öğretmenin görevi hataları bulmaktır. Hata bulmak üzerine kurulu bir sistemde yazmak, öğrenmenin aksine yetersizlik hissiyle özdeşleşir. Böyle bir ortamda öğrencilerin yazmayı sevmemelerine şaşmamak gerek.

Kabul edelim ki yazma için olmazsa olmaz koşullardan biri sessiz bir ortamdır; aksi hâlde kendi düşüncemizin sesini duyamayız. Ama ilginçtir ki bu sessizliğe ulaşmadan önce biraz gürültüye ihtiyacımız vardır. Çünkü beyin çağrışımlar yoluyla düşünür. Bu çağrışım zincirini kurmadan yazmaya başlayan öğrenciler, uzun süre boş bir kâğıtla bakışırlar. Ve biz çoğu zaman bu durumu “yaratıcılık eksikliği” ya da “yetersiz kelime hazinesi” olarak yorumlarız. Oysa eksik olan, düşünmeyi harekete geçirecek rehberliktir.

Bu noktada çoğu zaman beyin fırtınasına başvururuz ama bu yöntem, düşünmeyi derinleştirmek için yeterli değildir. Çünkü yazma, rastgele fikir üretmekten çok daha fazlasıdır. Yazmak, düşünmeyi yapılandırma sürecidir.

Bununla birlikte sınıfta “beyin fırtınası yapalım” dediğimizde genellikle benzer bir manzara çıkar karşımıza. Örneğin tahtaya “Arkadaşlık” kavramını yazarız; öğrenciler sırayla kelimeler söyler, biz de tahtaya not ederiz. Bir süre sonra kelimeler çoğalır: dostluk, yardımlaşma, güven, oyun, sır paylaşmak… Sonra sessizlik. Sorun fikirlerin bitmesi değil, onları geliştirecek yolun tükenmesidir. Öğrencilerin aklında pek çok düşünce vardır; ancak bu düşünceleri derinleştirecek stratejileri henüz öğrenmemişlerdir.

Her güçlü yazının ardında, iyi işlenmiş bir buluş süreci vardır. Öğrencilerin güçlü fikirler geliştirebilmesi için onlara buluş stratejilerini öğretmemiz gerekir. Bu stratejiler, öğrencilerin düşünme yollarını açar, konuyu farklı açılardan görmelerini sağlar ve yazının temellerini sağlamlaştırır.

Yazmak Düşünmeyi Öğretir: Buluş Kavramına Yakından Bakış

Buluş” kavramı Aristoteles’in retorik öğretisinden gelir ve “fikirlerin keşfi” anlamını taşır. Yani yazmadan önce, ne söyleyeceğini bulma süreci. Bu süreçte yazar, konusunu farklı açılardan inceler, bağlantılar kurar, örnekler toplar, olası soruları düşünür. Kısacası, yazının hammaddesi olan düşünceyi üretir.

Yazma öğretiminde genellikle planlama, düzenleme ve dil üzerinde yoğunlaşırız; ancak bunların hepsi iyi bir buluş aşamasının ürünüdür. Eğer öğrencinin düşünme zemini güçlü değilse yazının dili ne kadar düzgün olursa olsun, metin “zayıf” kalır.

Buluş stratejileri işte bu noktada devreye girer: Öğrencilerin konuyu derinlemesine keşfetmelerine, farklı bakış açıları geliştirmelerine ve kendi fikirlerini oluşturabilmelerine yardımcı olur.

Şimdi bu stratejilere yakından bakalım.

Düşünceyi Genişletmenin Beş Yolu

Buluş stratejileri, öğrencilerin fikirlerini “rastlantısal” biçimde değil, sistemli biçimde üretmelerine yardımcı olur. Bir konuyu farklı açılardan görmek, neden–sonuç ilişkilerini fark etmek, örneklerle desteklemek, karşıt fikirleri düşünmek…
Aşağıda yer alan beş klasik ve modern buluş stratejisi, öğrencilerin düşünme kaslarını güçlendirmek için sınıfta kolayca uygulanabilir:

1. Aristoteles’in Topoi (Düşünme Alanları) Yaklaşımı

Aristoteles, iyi bir konuşmacı ya da yazarın fikirlerini bulmak için başvurabileceği belirli “düşünme yolları”ndan söz eder. Bunlar, konuyu her yönden sorgulamak için kullanılabilecek evrensel düşünme alanlarıdır:

  • Tanım: Bu nedir?
  • Karşıtlık: Bunun zıttı nedir?
  • Neden–Sonuç: Neden olur, sonucu nedir?
  • Parça–Bütün: Hangi parçalardan oluşur, daha büyük bir bütünün neresindedir?
  • Benzerlik–Farklılık: Başka neye benzer, neyden farklıdır?
  • Amaç–Araç: Niçin yapılır, nasıl yapılır?

Örneğin “Arkadaşlık” konusunu ele alalım: “Arkadaşlık nedir?”, “Gerçek arkadaşlıkla çıkar ilişkisi arasındaki fark nedir?”, “Bir arkadaşlık neden biter?”, “Sadakat arkadaşlık için neden önemlidir?” gibi sorular öğrenciyi düşünmeye zorlar. Bu yaklaşım sayesinde öğrenciler yalnızca kelimeleri değil, ilişkileri de görmeye başlar. Tanımlamanın ötesine geçip nedenleri sorgulamaya başladıklarında, düşünceleri de yazıları da derinleşir.

Sınıfta Deneyin:
Tahtaya seçtiğinizi kavramı yazın. Öğrencileri altı gruba ayırın ve her gruba bir topos başlığı verin: Tanım, Karşıtlık, Neden–Sonuç, Parça–Bütün, Benzerlik–Farklılık, Amaç–Araç. Her grup, kendi başlığıyla ilgili iki güçlü soru üretip post-it’e yazsın ve tahtaya yapıştırsın. Sınıfça bu soruları okuyun, en düşündürücü 6–8 tanesini seçin ve öğrencilerden yazılarını bu sorulardan biri etrafında geliştirmelerini isteyin.

Kısa Tarihçe:
Topos kavramı ilk kez Aristoteles’in “Retorik” adlı eserinde yer almıştır. Yunancada “yer” anlamına gelen topos, düşüncelerin keşfi için başvurulan “düşünme yerleri”ni ifade eder. Aristoteles bu alanları “tanım, karşıtlık, neden-sonuç, parça-bütün, amaç-araç” gibi kategorilerle sistemleştirmiştir.

2. Kenneth Burke’ün Pentad Modeli

Yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden Kenneth Burke, insanların olayları anlamlandırmasını açıklamak için beş temel soru önerir: Kim, ne yaptı, nerede, nasıl ve neden?

Bu beş unsur, yalnızca bir hikâyeyi çözümlemenin değil, bir fikri derinleştirmenin de anahtarıdır. Diyelim ki öğrencilerden arkadaşlık konulu bir hikâye yazmalarını istedik:

  • Kim? Bu hikâyedeki arkadaş kim?
  • Ne yaptı? Arkadaşlıkla ilgili hangi davranışı gösterdi?
  • Nerede? Olay nerede geçti?
  • Nasıl? Bu davranış nasıl gerçekleşti?
  • Neden? Bunu neden yaptı?

Bu sorular, öğrencinin düşüncesine yeni katmanlar ekler. Artık yazı, yalnızca “Arkadaşım bana yardım etti.” cümlesiyle sınırlı kalmaz. Bu model, öğrenciyi davranışların ardındaki düşünceleri anlamaya yöneltir.

Sınıfta Deneyin:
Tahtaya beş sütunlu bir tablo çizin: Kim – Ne – Nerede – Nasıl – Neden. Temanızı seçin veya öğrencilerin kendi yaşantılarından örnek istemekle başlayın. Her öğrenci bu tabloyu doldursun: Kim (karakter), Ne yaptı (eylem), Nerede (sahne), Nasıl (yöntem), Neden (amaç). Sonrasında öğrencilerden “En çok hangi sütun yazının anlamını değiştirdi?” sorusunu tartışmalarını isteyin. 

Kısa Tarihçe:
Pentad modeli, Amerikalı retorik kuramcısı Kenneth Burke (1897–1993) tarafından geliştirilmiştir. İlk kez 1945’te yayımlanan A Grammar of Motives adlı eserinde yer almıştır.
Act (Eylem), Agent (Eylemi Yapan), Scene (Sahne), Agency (Yöntem), Purpose (Amaç) kavramlarından oluşur.
🔗 Kenneth Burke, A Grammar of Motives (1945) – Internet Archive PDF

3. 20 Soru Yöntemi: Merakın Yazıya Dönüşmesi

Bazen öğrencilerin yazıya başlaması için sadece bir “iyi soru” yeterlidir. Ama çoğu öğrenci, bir konuyu derinlemesine keşfetmek yerine ilk aklına gelenle yetinir. “20 Soru Yöntemi” tam da bunu kırmak için geliştirilmiştir: Öğrencinin merak kasını çalıştırmak, konuyu farklı yönlerden sorgulamasını sağlamak.

Uygulama:
Öğrencilere bir konu verin. Örneğin “Arkadaşlık.” Sonra onlardan bu konu hakkında en az 20 soru yazmalarını isteyin. İlk 5–6 soru yüzeyseldir ama ilerledikçe derinleşir:
“Bir arkadaşla kavga ettiğinde ne değişir?”
“Kıskançlık bir arkadaşlığı yok edebilir mi?”
“Gerçek dostluk hataları affetmek midir?” gibi…

Bu egzersiz, öğrencinin düşüncesini genişletir. Bir süre sonra yazı artık “Arkadaşlık güzeldir.” demenin ötesine geçer ve arkadaşlığın doğasına dair bir sorgulamaya dönüşür.

Sınıfta Deneyin:
Tahtaya konuyu yazın ve öğrencilere 5 dakikada en az 20 soru üretme hedefi koyun. Zaman dolduğunda öğrencilerden en şaşırtıcı veya düşündürücü buldukları 3 soruyu seçip sınıfla paylaşmalarını isteyin. Ardından “Bu sorulardan hangisi yazının başlangıcı olabilir?” diye sorun.

Kısa Tarihçe:
Yöntem belirli bir kişi tarafından geliştirilmemiştir; kökeni Sokratik sorgulama geleneğine dayanır. Modern dönemde Richard Paul ve Linda Elder eleştirel düşünme eğitiminde sistematikleştirmiştir. Yazma öğretiminde Linda Flower ve John Hayes (A Cognitive Process Theory of Writing, 1981) tarafından ön yazma stratejisi olarak uyarlanmıştır.

4. Cubing Tekniği: Bir Konuya Altı Farklı Yönden Bakmak

“Bir konuyu farklı açılardan görmek” deriz ya işte Cubing tam olarak bunu yapar. İngilizce cube (küp) kelimesinden gelir; çünkü bu teknik, tıpkı bir küpün altı yüzü gibi, bir konuyu altı farklı açıdan incelemeyi öğretir.

Öğrencilere altı kutucuk çizdirilir veya altı yüzlü bir zar hazırlanır. Her yüz, düşünmeyi yönlendiren bir eylemi temsil eder:

  • Tanımla
  • Karşılaştır
  • İlişkilendir
  • Analiz Et
  • Örnek Ver
  • Savun ya da Eleştir

Örneğin “Arkadaşlık” temasında öğrenciler “Arkadaşlık nedir?”, “Neyden farklıdır?”, “Hangi duygularla ilişkilidir?”, “Temel unsurları nelerdir?”, “Kendi yaşamında nasıl görünür?”, “Zamanla değişebilir mi?” sorularını cevaplarlar.

Sınıfta Deneyin:
Bir küp çizin veya altı kutucuklu bir çalışma kâğıdı dağıtın. Her kutuya şu başlıkları yazın: Tanımla – Karşılaştır – İlişkilendir – Analiz Et – Örnek Ver – Savun ya da Eleştir. Belirlediğiniz konuda her öğrenci her başlık için 2 dakikalık kısa notlar alsın. Süre bittiğinde “Hangi yüz seni en çok düşündürdü?” sorusuyla tartışmayı başlatın. Öğrencilerden seçtikleri bölüme göre bir paragraf yazmalarını isteyin.

Kısa Tarihçe:
Cubing tekniği, 1980’lerde yaratıcı yazma öğretmeni George Cowan tarafından geliştirilmiş ve ilk kez The English Journal (1982)’de tanıtılmıştır. Amaç, bir konuyu altı farklı açıdan düşünmeyi öğretmektir. Günümüzde yazma atölyelerinde “konuyu döndürerek düşünme” tekniği olarak sıkça kullanılmaktadır.
🔗 Cowan, G. (1982). “Cubing: A Strategy for Writing.” The English Journal, 71(6), 90–91.

5. Zihin Haritaları ve Grafik Düzenleyiciler: Düşünmeyi Görünür Kılmak

Bazı öğrenciler kelimelerle değil, görsellerle düşünür. Zihinlerinde parçalar hâlinde dolaşan düşünceler vardır ama bunları sıralı bir yazıya dönüştürmekte zorlanırlar. İşte zihin haritaları, bu öğrenciler için mükemmel bir köprü görevi görür çünkü düşünmeyi görünür kılar.

Konu “Arkadaşlık” olduğunda harita şöyle dallanabilir:
Duygular: Güven, kırgınlık, özlem
Davranışlar: Yardım etme, sır saklama, destek olma
Sorunlar: Kıskançlık, yanlış anlaşılma, uzaklaşma
Çözümler: Konuşmak, affetmek, empati kurmak
Değerler: Sadakat, dürüstlük, saygı

Bu görsel düzen, öğrencinin yalnızca fikirlerini değil, bağlantılarını da ortaya çıkarır. Birçok öğrenci, haritaya baktığında ne yazacağına kolayca karar verir çünkü artık düşüncesinin tüm yolları gözünün önündedir.

Kısa Tarihçe:
Zihin haritaları 1970’lerde İngiliz psikolog Tony Buzan tarafından popülerleştirilmiştir. Aynı dönemde Joseph Novak, kavram haritalarını geliştirerek öğrenme psikolojisiyle ilişkilendirmiştir. Bu teknikler, öğrencilerin fikirlerini organize etmesini ve yazıya geçmeden önce düşünce ağlarını yapılandırmasını sağlayan görsel buluş araçlarıdır.

Sınıfta Deneyin: Tahtanın ortasına konunuzu yazın ve öğrencilerle birlikte dallar oluşturun: Duygular, Davranışlar, Sorunlar, Çözümler, Değerler. Her dal için 3–4 örnek kelime ekleyin. Ardından öğrencilerden kendi renkli haritalarını çizmelerini isteyin: Duygular = mavi, Davranışlar = yeşil, Sorunlar = kırmızı, Çözümler = sarı, Değerler = mor. Son adımda her renkten bir cümle yazsınlar. Böylece yazının ana planı kendiliğinden oluşur.

Sonuç olarak “Buluş Stratejileri” öğrencilerin konulara farklı açılardan bakmalarını sağlar. Kavramlar öğrencilerin zihninde tanım olmaktan çıkar; bağlantılarla, duygularla ve deneyimlerle örülmüş bir düşünce ağına dönüşür.

Öğrencilerimize düşünmeyi öğretmeden iyi yazmayı öğretemeyiz. Onlara sorgulamayı, ilişki kurmayı öğretirsek yazı, yalnızca bir ödev olmaktan çıkar kendini ve dünyayı anlamanın bir yoluna dönüşür.

Aysun Yağcı

Hakkında Aysun Yağcı

Öğretmenlik deneyimlerimi, kendimce doğrularımı, okuduklarımı, aldığım eğitimleri, çıkarımlarımı paylaşmaya devam ediyorum.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Scroll To Top