Kumsalda benden başka iki kişi daha vardı sanki. ‘Sanki’ dediğim, orada hepimiz aynı altıgene kesilmiş, uzantıları başka türlü dallanmış kar kristalleri denli ‘sanki’ydik. Uzaktan bakınca beyaz ve soğuk, yaklaştıkça biricikleşen saydam varlıklardık. Erimeden önce düşeceği denizi tanıyan eski ahbabıydık suyun. Üst üste binen üç farklı zamanın birinde, sanki, başka iki kişiye denk düşmüştü yalnızlığım. Üç değişik kış idim, üç deniz, üç tane kar. Denize mızrak gibi saplanan beton iskelenin gerisindeki puslu ufka bakarken, sadece kendimin değil, başkalarının duygusuyla da çerçeveleniyordum. İster istemez parçası oluyordum, mecazı sırtımdan okuyan herkesin. Ve bir her birimiz, üç deniz, üç kış, üç tane kar, denklanşörle göz arasında kalan kısacık zamanın içindeydik. Kim bilir tek başımıza ne çok gelmiştik buraya, yinelenen yalnızlığı ortak bir ana sığdırmak için.
Sema Kaygusuz
